SEÇTİKLERİMİZ-Hüseyin Ali’nin yazısı: Başkanlık diktatörlüktür
ürkiye'de gerçekleşecek bir başkanlık diktatörlük olur. Türkiye'de başkanlık sisteminden başka bir şey çıkacağını sanmak, siyaset bilimini de, Türkiye ve Ortadoğu tarihini de bilmemek demektir. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan başkan olarak tam bir diktatör olmak istiyor. Zaten bunu da saklamıyor. Türkiye için çabuk karar alacak, çabuk uygulayacak bir sisteme ihtiyaç var diyor. Yani kendi aldığı kararı denetleyecek hiçbir kurulun, mekanizmanın olmasını istemiyor.
Aslında önerilen başkanlığın tartışılacak hiçbir yanı yoktur. Tabii ki her şey tartışılabilir. Ancak AKP'nin önerdiği başkanlık tamamen bir diktatörlüktür. Türkiye'de tarihsel olarak sınırlı var olmuş demokratik denetim mekanizmaları da ortadan kaldırılmak isteniyor. Eskiden de sistem demokratik değildi, ama dünyaya demokratik gösterilmek için bazı biçimsel kurumlar öngörülmüştü. Tayyip Erdoğan bunları bile diktatörlüğü önünde engel görmektedir.
Dünyada belli düzeyde demokratik denilebilecek tek başkanlık sistemi ABD’deki sistemdir. Fransa ve Rusya’da yarı başkanlık sistemi vardır. Güney Amerika’daki başkanlık sistemleri tarihsel olarak otoriter bir devletçi geleneğe dayanmadığından ve birçok denetim mekanizmasıyla meclislerin gücü bulunduğundan diktatörlük eğilimleri sınırlandırılmıştır. Bilindiği gibi Güney Amerika’da devlet kültürü 200 yıllıktır. Yani güçlü devlet kültürü ve otoritesine dayalı bir siyasi tarihi yoktur. Bir dönem ABD'nin desteklediği faşist diktatörlükler dönemi görülmüş olsa da bu, toplumun gözeneklerine, siyasetin tüm kültürüne sinen bir karakterde olmamıştır.
ABD’de başkanlıktan önce demokratik gelenek de güçlü biçimde oturmuştu. Zaten her eyalet önceden konfederal birimler olarak vardır. Yerel demokrasi çok güçlüdür. ABD'de başkanlık bunların koordinesini yapan bir kurum olarak ortaya çıkmıştır. Başkanlığın tipoloji ve kültürü ise hala dünyanın en demokratik kişilerinden biri olarak görülen Abraham Lincoln’dır. Yani otoriter eğilimi olmayan bir kişilik bu başkanlığın rol modelidir. Bu açıdan ABD, Fransa, hatta Rusya’yı örnek vermek bile Türkiye için abesle iştigaldir. Böyle benzetmelerle bizde de olur demek, devekuşu gibi kafayı kuma gömmektir.
Fransa, halk devrimlerinin güçlü olduğu bir yerdir. Burjuva anlamında bile birçok demokratik değerin örnek gösterildiği bir ülkedir. Rusya’da ezilenlerle yoksulların devrimi olmuştur; halklar devriminin olduğu bir ülkedir. Reel sosyalizm sonradan yozlaşmış olsa da gerçekleşen devrim ve bunun halk içinde yarattığı etkilerin kökleri vardır. Zaten yerel demokrasi üniteleri eskiden beri vardır. Sovyetler çeşitli cumhuriyetlerin birliğinden oluşuyordu. Bu tür siyasal süreçleri ve kültürü yaşamamış Türkiye'de başkanlık sistemi, Ortadoğu geleneği de dikkate alındığında tam bir diktatörlük ortaya çıkarır. Kuşkusuz Türkiye'de de uzun bir dönemdir bir demokrasi mücadelesi verilmiş ve yaratılan bir kültür vardır. Tayyip Erdoğan ve AKP bunlara dayanma yerine bunları ezerek ya da bunları ezmek için böyle bir sistemi öngörmektedir. Bu açıdan böyle bir sistem başka ülkelerde var, biz de tartışıp yapabiliriz demek, siyasal ve toplumsal gerçekleri görmeden elmalarla armutları karıştırmak olur.
Demokrasi, meclislerin güçlü olduğu sistemlerdir. Meclisler ne kadar güçlüyse orada demokratik değerler ve demokratik gelişme imkanları vardır. Nerede meclisler zayıfsa oradaki sistem o kadar demokratikleşmeden uzaktır. Demokrasi, aslında mahallelerden başlamak üzere ilçe, il, bölge ve genel meclislerin güçlü olduğu sistemlerdir. Bu açıdan demokrasiyi esas olarak taban örgütlenmelerine dayalı meclisler sistemi olarak tanımlamak gerekir.
AKP ise tek devlet, tek millet, tek vatan ve tek bayrak diyerek zaten çoğulcu, katılımcı demokrasiyi reddetmektedir. Tek devletten kasıt, yerel demokrasiyi reddeden merkeziyetçiliği ifade etmektedir. Merkez dışındaki her yerel demokratik üniteyi ayrı devlet olarak görmekte ve tek devlet anlayışıyla reddetmektedir. Tek millet denilerek, her türlü zenginliği reddettiğinden farklılıkları ifade eden yerel demokrasi kabul edilmemektedir. Tek vatan denilerek, zaten hiçbir coğrafyada farklı bir topluluk ve kültürü kabul etmemektedir. Tek bayrak ise, tüm bu tekleri sembolize etmektedir. Tek rengi ifade etmektedir. Böylece hiçbir farklılığın kabul edilmeyeceği söylenmektedir. Çünkü yerel demokrasi devlet değildir; yereldeki hiçbir motif de devlet bayrağı değildir. Özcesi tek bayrak derken hiçbir farklı motifi ve rengi kabul etmeyeceklerini söylemektedirler.
Bu anlayıştaki başkanlıktan demokratik bir şey beklemek, devekuşu gibi kafayı kuma gömmektir. Bu tür başkanlık sisteminde demokrasi aramak, katırdan doğum beklemek gibi bir şeydir. Hiç kimse tartışırız ve bu sistemi demokratik hale getiririz diye kendini kandırmasın. Zaten demokratik zihniyette olunsa böyle bir öneri getirilmezdi. Mevcut sistem nasıl demokratikleştirilir, bunun üzerinde durulurdu. Bu açıdan başkanlık gündemi bir saptırmadır.
Türkiye'de gündem demokratikleşme olacak mı, olmayacak mı biçiminde olabilir. Her tartışma ve gündem demokratikleşme olacak mı, olmayacak mı üzerinden olursa anlamlıdır. Türkiye'de başkanlık ve sistem tartışmalarından önce demokratikleşme gündeminin öne alınması gerekir. Bu temelde yerel demokrasi ve meclislerin güçlendirilmesi üzerinde durulmalıdır.
Eğer parlamenter sistem ve başkanlık sistemi tartışması olacaksa tercih, demokratikleşmeye yatkın olan parlamenter sistemden yana olur. Çünkü meclisi esas alan bir sistemdir. Türkiye'de meclisin en güçlü olduğu dönem 1920-1923 tarihleri arasıdır. O zaman hükümete Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti denilmiştir.
Gündem demokratikleşme olursa o zaman meclisin güçlendirilmesinin öne alınır. Dolayısıyla başkanlık sistemi tartışması yapmak bugünün daha da gerisine düşmek olur. Bugün yaşanan sorunlar sistem eksikliğinden değil, demokratikleşme eksikliğinden ileri gelmektedir. Bu açıdan başkanlık gündemi bu eksikliğin üstünü örtme ve Türkiye'yi daha da otoriter bir sisteme sürükleme politikası, stratejisi ve taktiğidir.
(Bu yazı 29 Aralık 2015'te Yeni Özgür Politika'da yayınlanmıştır)