Kadir Akın yazdı
Henüz seçimler gerçekleşmemişken olağanüstü durum yaratabilmek için, “çözüm süreci”nin belgesi olarak görülen Dolmabahçe Mutabakatını kabul etmeyen, “Artık Kürt sorunu yoktur” diyen, bunun da yeterli olmadığını görüp, Mardin, Ağrı-Diyadin ve nihayetinde Diyarbakır mitingi provokasyonuyla Özgürlük Hareketi’ni savaş ortamına çekmeye çalışan Erdoğan, 7 Haziran seçimleri sonrasında parlamentoda hükümet kuracak gücünü kaybetmesi sonrası yaptığı hamlelerle şimdi bu çabalarında başarılı olmuş gibi görünüyor.
Kürt savaşını yeniden başlatan ve Türkiye’nin Suriye’de süren savaşa her an dâhil olabilecek yaklaşımlar sergilemesine neden olan Erdoğan’ın bu tutumunu erken seçim taktiği olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Kaldı ki AKP sözcüleri ve “Çözüm ve Müzakere Süreci”ni yöneten Yalçın Akdoğan’ın açıklamaları da bu analizleri doğrular niteliktedir. AKP neredeyse bütün politik eksenini HDP karşıtlığı üzerine kurmuş durumdadır.
AKP Kürt Sorununu hiçbir zaman çözmek istemedi.
Enteresan olan, gerçeklerin bütün çıplaklığıyla ortada duruyor olmasına rağmen, kimi köşe yazarlarının, gazetecilerin ve siyasi analistlerin olguları eğip bükerek, kitlelerin zihnini bulandırma çabasına tanık olunmasıdır. Olan biteni görmezden gelerek egemenlerin egemenliklerini kitleler nezdinde daha rahat sürdürmesini ve istediklerini rahatça yapmalarını sağlayacak yorumlarla algı yaratmaya uğraşıyorlar. Üstelik sadece iktidar yanlısı değil, suret-i haktan görünen, daha objektif değerlendirmeler yapmakla övünen bir kesimin de bu koroya katıldığını söyleyebiliriz. Mesele Kürt meselesi oldu mu, aynı Ermeni meselesinde olduğu gibi bir “ihanet ve cezalandırma” düşüncesi hızla yeniden hatırlanıyor ve dün yapılanlar onaylanmakla kalınmıyor, gerekirse bugün de aynısı bir kez daha yapılır denmiş oluyor ve yapılıyor. Dolayısıyla “Çözüm ve Müzakere” süreci adıyla Kürt meselesinin nihayete erdirilmesi için neredeyse 4 yıldır devam eden görüşmelerin geldiği noktaya bir de bu açıdan bakmak yerinde olur.
Erdoğan ve AKP, 2011 seçimlerinin hemen arkasından başlayan ve 4 yıla yakındır devam eden “Çözüm Süreci” boyunca Kürtlerin haklı taleplerinin hiç birisine olumlu yanıt vermedi. Anadilde serbestlik, yerel yönetimlerin güçlendirilerek yerinden yönetimin sağlanması ve buna bağlı olarak Avrupa Şartı’ndaki Türkiye’nin şerhinin kaldırılması isteklerini geri çevirdi. AKP iktidarı ve onun kamuoyunda algı yaratmakla görevli analistleri, şimdi utanmadan Kürt meselesinde yapılan onca iyileşmeden dem vurup, PKK’ye ders vermekten, cezalandırmaktan söz ediyorlar. Eğer 4 yıla yakın bir süredir kan akmadıysa, asker cenazeleri gelmediyse bu tümüyle Öcalan’ın inisiyatif alarak başlattığı süreç sayesindedir. AKP ve Erdoğan bütün bu süreç boyunca asla barışın diliyle konuşmamış, “tek dil, tek bayrak, tek millet” ajitasyonuyla sürecin adını “milli birlik ve beraberlik” olarak tanımlamış, “o seçim, olmadı bu seçimden sonra” diye oyalama içine girmiş, IŞİD’le açıktan ilişki geliştirerek Kobani direnişine tutum almıştır. 7 Haziran seçimlerinden hemen önce HDP’nin barajı aşacağı anlaşılınca da hızla provokasyonlara yönelmiştir.
Seçimlerden sonra IŞİD-AKP işbirliği ile 32 sosyalist genç, insani yardımda bulunmak için Kobanê’ye geçmeyi beklerken Suruç’ta alçakça katledildi. AKP “İŞİD, DHKPC ve PKK operasyonu” adıyla 1500’e yakın Kürt ve sosyalisti gözaltına alıp çoğunu tutuklarken, Kandil’i yüzlerce uçak tarafından dağ taş bombalayıp sivilleri öldürürken neredeyse İŞİD’e hiç dokunmadı. Uluslararası alanda bile AKP’nin bu ince taktiği gözlerden kaçmadı.
Erdoğan erken seçim istiyor
Erdoğan’ın seçimlerden hemen sonra ortaya çıkan tabloyu beğenmediği ve yeni bir seçim için kararını 9 Haziran’da verdiği söylenmektedir. Koalisyon hükümeti kuruyoruz oyalaması ile devam edecek süreç seçimin tekrarlanması imkânını yaratacak ve seçimler polis operasyonları, tutuklamalar, katliamlar, cinayetler ve HDP’ye yönelik itibarsızlaştırma kampanyaları eşliğinde yapılacak, oy çalmak dahil her türlü hile ile istenen sonuç alınmaya çalışılacaktır. Erdoğan için en kötüsü, tekrarlanan seçimlerde 7 Haziran’daki tablonun yeniden çıkmasıdır. Ama beklentisi ise bir önceki seçimde başaramadığını başarmak, yani HDP’yi her ne pahasına olursa olsun barajın altına iterek tek başına hükümet kuracak bir parlamento çoğunluğunu elde etmektir.
Bölgedeki gelişmeler belirleyici
Suriye savaşı ve sonrası; Rojava devrimi, Kobanê direnişi, İŞİD’in gelişip büyümesi, merkezi Irak hükümeti ile Barzani liderliğindeki Irak Özerk Kürt Bölgesi arasındaki ilişkiler, Türkiye’nin siyasi gündemini belirleyen konumdadır. ABD’nin bölgedeki politikaları ile kimi zaman örtüşen yer yer de çelişen AKP, ip cambazı gibi sürdürdüğü bölge politikalarında da sona doğru yaklaşmaktadır. Bu arada İran’ın BM ile nükleer müzakerelerde anlaşmaya varmasının bölgede yeni bir dizilişe neden olacağı da aşikârdır.
IŞİD’le kurduğu ilişkiler tek tek açığa çıkan ve IŞİD’in petrolünü satarak ona lojistik desteğin yanı sıra finans imkanı da sunan Erdoğan iktidarının, şimdi de Barzani önderliğindeki Irak Özerk Kürt Bölgesinden Haziran sonundan beri petrol ithal ettiği ortaya çıkmış, dolayısıyla Merkezi Irak Hükümeti ile yeni bir gerilimin kapısı aralanmıştır. Bu yeni durum, ABD’nin epeydir hazırlık yaptığı Musul’a planlanan operasyonu boşa düşüreceği gibi, İncirlik üssünün açılmasını da ABD nezdinde ehemmiyetsiz kılabilir. Bütün bu gelişmeler gün gün Erdoğan ve AKP kurmaylarının koalisyon, azınlık hükümeti veya seçimleri tekrarlamak düşüncesini de belirleyecektir. Su içer gibi yalan söyleyen ve demokratikleşmeyle uzaktan yakından alakası olmayan Erdoğan’ı ip üzerinden aşağı düşürecek tek güç ise HDP’dir.
Önümüzdeki günlerdeki gelişmeler ve demokrasi güçlerinin Erdoğan’ın oyununu bozabilecek tutumları, AKP’nin bırakalım tek başına iktidar olmasını, seçimden ağır bir yenilgi alarak çıkmasını da beraberinde getirebilir ki, böylesi bir sonuç AKP’nin tümüyle tasfiye olması demektir.